Türkiye Son 50 Yılın En Şiddetli Kuraklığıyla Yüzleşiyor: Yağışlar Yüzde 27 Azaldı

ec30fba7de4cf4ffb794df720e065b2d.jpg

Türkiye, son yarım yüzyılın en şiddetli kuraklık kriziyle karşı karşıya. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından açıklanan verilere göre, Ekim 2024 ile Ağustos 2025 arasındaki dönemde ülke genelindeki yağış miktarı, uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 27 oranında azaldı. 1991-2020 yılları arasında 548,5 milimetre olarak ölçülen ortalama yağış, bu dönemde yalnızca 401 milimetrede kaldı. Bu tarihi kuraklık, tarım ve turizm gibi kilit sektörler için ciddi riskler oluştururken, ülkenin iklim değişikliğine karşı direncini şekillendirecek çevresel zorlukları da beraberinde getiriyor.

Kuraklıktan En Çok Güneydoğu Anadolu Etkilendi

Kuraklığın etkileri, en yoğun şekilde Suriye sınırında yer alan ve zaten yarı kurak bir iklime sahip olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde hissediliyor. MGM verileri, bölgedeki yağış miktarında yüzde 60’a varan şaşırtıcı bir düşüş olduğunu ortaya koyuyor. Bölgedeki bazı yerleşim yerleri, uzun yıllar ortalaması bin milimetrenin üzerinde olmasına rağmen, son on bir aylık dönemde 250 milimetreden daha az yağış aldı. Bu aşırı su açığı, hem içme suyu kaynaklarını hem de tarımsal sulamayı tehdit ederek bölgesel kırılganlığı artırıyor ve çölleşme tehlikesine karşı alarmları çalıyor.

Rekor Sıcaklıklar Çevre Krizini Derinleştiriyor

Kuraklık sorununu daha da ağırlaştıran bir diğer etken ise eşi benzeri görülmemiş sıcak hava dalgaları oldu. Temmuz 2025, ülke genelinde son 55 yılın en sıcak ayı olarak kayıtlara geçerken, ortalama sıcaklıklar normalin 1,9 derece üzerine çıktı. Güneydoğu’daki Silopi’de termometreler, Türkiye’de şimdiye kadar ölçülen en yüksek değer olan 50,5 santigrat dereceyi gösterdi. Önemli bir narenciye üretim merkezi olan Adana ise 47,5 derece ile son yüz yılın en sıcak gününü yaşadı. Bu rekor sıcaklıklar; su kaybını, toprak bozulmasını ve ekosistem üzerindeki stresi artırarak doğa turizmine dayalı bölgelerin çekiciliğini ve sürdürülebilirliğini tehlikeye atıyor.

Tarımsal Üretim ve Ekonomi Tehlike Altında

Hem iç pazar hem de dünya için kritik öneme sahip olan Türkiye tarımı, kuraklıktan derin bir şekilde etkileniyor. Dünya genelindeki kayısı, elma, incir ve fındık üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini tek başına karşılayan Türkiye’de, kuraklık ve aşırı sıcaklar nedeniyle verim ciddi oranda düştü. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sigortalı çiftçilerin tarımsal kayıplarının 23 milyar lirayı (yaklaşık 557 milyon dolar) bulduğunu tahmin ettiklerini açıkladı ve gelir kaybı yaşayan sigortasız 420 bin çiftçiye devlet desteği sağlanacağını duyurdu. Tarımdaki bu daralma, kırsal yaşam, gıda güvenliği ve tarımsal peyzajlara bağlı olan agro-turizm girişimleri üzerinde zincirleme bir etki yaratıyor.

İklim Kriziyle Mücadele: Türkiye Sel ve Kuraklık Yönetim Projesi

Bu endişe verici tablo karşısında hükümet, iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele etmek için kapsamlı adımlar atmaya başladı. Tarım ve Orman Bakanlığı öncülüğünde, artan sel ve kuraklık tehditlerine karşı ülkenin direncini artırmayı hedefleyen Türkiye Sel ve Kuraklık Yönetim Projesi hayata geçirildi. Dünya Bankası’nın 600 milyon dolarlık finansman sağladığı proje, doğa tabanlı çözümler, modern erken uyarı sistemleri ve gelişmiş kuraklık izleme teknolojileri kullanarak su yönetimi kapasitesini güçlendirmeyi amaçlıyor.

Devlet Su İşleri (DSİ) ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM) tarafından yürütülen proje dört ana bileşenden oluşuyor. Bu bileşenler arasında sel kontrol tesislerinin inşası, sel erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi ve Ceyhan Havzası’nda pilot uygulama olarak başlayacak olan kuraklık tahmini ve erken uyarı sisteminin kurulması yer alıyor.

Uzman Görüşü ve Kentsel Riskler

Artvin Çoruh Üniversitesi’nden ormancılık ve ekoloji uzmanı Prof. Dr. Aydın Tüfekçioğlu, özellikle Karadeniz Bölgesi’ndeki dere yataklarına yapılan kaçak yapılaşmaya dikkat çekerek yüksek riskli alanların tespit edilmesinin önemini vurguladı. Tüfekçioğlu, “Bu bölgelerdeki savunmasız binalar, bir felaketi önlemek için tahliye edilmeli veya kamulaştırılmalıdır,” dedi. Ayrıca, şehirlerde artan betonlaşmanın yüzey akışını hızlandırarak sel riskini artırdığını belirten Tüfekçioğlu, düzensiz yağış rejimleriyle başa çıkmak için bütüncül çözümlerin gerekliliğini ifade etti.

2031 yılı sonunda tamamlanması hedeflenen bu proje, Türkiye’nin iklim değişikliğinin getirdiği zorluklara karşı hem tarımsal üretimi koruma hem de doğal varlıklarını sürdürülebilir kılma yolunda attığı en önemli adımlardan biri olarak görülüyor.