Kopenhag’deki Værktøj 2 Sergisinde Tasarımcılar Hidrolik Presle Üretilen Eserlerini Tanıttı

5424ff4e117ddf306e123b6ca8d5fe73.jpg

Tom Dixon, Jonas Trampedach ve John Tree gibi önde gelen tasarımcılar, Kopenhag’da düzenlenen 3 Days of Design etkinliği kapsamında açılan Værktøj 2 sergisinde hidrolik pres kullanarak ürettikleri mobilya, aydınlatma ve çeşitli nesneleri sergiliyor.

Geçtiğimiz yıl Jonas Trampedach tarafından başlatılan Værktøj sergisi, tasarım endüstrisinde araçların rolünü keşfetmeye yönelik bir platform olarak dikkat çekiyor. İlk edisyonda Trampedach ve Værktøj kolektifi üyeleri Frederik Gustav, Kasper Salto ve Michael Antrobus, profil bükme makinesiyle ürettikleri çalışmaları sergilemişti.

Bu yıl ise odak noktası hidrolik pres. Endüstriyel üretimde sıkça kullanılan bu makine, nesneleri bükme, düzleştirme, şekillendirme veya birleştirme gibi amaçlarla yüksek basınç uygulamak için tercih ediliyor.

Tasarımcılar serginin manifestosunda şunları dile getiriyor: “Tarih boyunca araçlar, insanlığın hem hayatta kalmasında hem de yenilik yapmasında hayati rol oynadı. İlkel taş aletlerden gelişmiş makinelere kadar her araç, dünyayı şekillendirmede belirleyici oldu.”

Aynı manifestoda, serginin amacı şu şekilde açıklanıyor: “Bu sergiyle birlikte, kullandığımız araçların yalnızca fikirlerin ve yaratıcı süreçlerin gelişimine yön vermediğini, aynı zamanda nihai ürün üzerinde de belirgin izler bıraktığını göstermek istiyoruz.”

Værktøj 2 sergisinde, ilk yılın katılımcılarına ek olarak dört konuk tasarımcı da yer aldı. Tüm katılımcılardan, tamamı ya da bir kısmı hidrolik presle üretilebilecek eserler tasarlamaları istendi.

Trampedach, alüminyum ve meşeden yapılmış, neredeyse birebir aynı iki sandalye tasarladı. Oturma ve sırt bölümlerinin kavisli formları, kontrplak ve metal levhaların kalıplara yerleştirilip preslenmesiyle şekillendirildi.

Kopenhag merkezli İngiliz tasarımcı Michael Antrobus ise, washi kâğıdından oluşan düz bir levhayı kendi kendine ayakta durabilen, gerilim ve basıncı dengede tutan kıvrımlı bir lambaya dönüştürdü.

Tom Dixon’ın “Totem” isimli lambası, alüminyum levhanın kare profil haline katlanmasıyla oluşturuldu. Metalin rijitliğini artırmak amacıyla yüzeyine perfore çıkıntılar eklendi; bu detaylar aynı zamanda cam aydınlatma elemanlarını da taşıyor.

Kasper Salto’nun tasarımı olan masa ise Oregon çamı kaplamanın preslenmesiyle üretildi. Masanın üst yüzeyi, çerçevesine tam oturan temperli camla tamamlandı ve sade tasarımıyla dikkat çekti.

Alvilde Holm’un “Bow Ties” adlı şifonyerinin kulpları ise alüminyumun preslenmesiyle oluşturuldu. Hem sert hem yumuşak bir görünüm sunan bu kulplar, tasarımcının deyimiyle “kırmızı elbiseli, papyon takmış bir kadını” çağrıştırıyor. Çekmeceler ise kırmızı saten yağ ile kaplanmış ahşap bir çerçevenin içine yerleştirildi.

Frederik Gustav’ın “Louver” lambaları ise alüminyum çerçeveleri ve silindirik ışık kaynaklarını saran preslenmiş aluzinc panjurlarla birleşiyor. Her panjur, ışığın yönünü ve miktarını ayarlamaya olanak sağlayan dikey bir çubuğa monte edilmiş.

Værktøj ekibine göre, sergideki çeşitlilik ziyaretçilere şu soruları düşündürtüyor: “Kullandığımız ekipman süreci ve sonucu nasıl şekillendiriyor? Hangi araç, hangi malzemeyi, formu ve fikri beraberinde getiriyor?”

Bu yılki Værktøj 2 sergisi, araçların sessiz ama güçlü etkisini gözler önüne seriyor ve tasarım sürecine dair derin bir farkındalık yaratmayı amaçlıyor.